9 Nisan 2012 Pazartesi

Ben senin türkünü

Ben senin türkünü daha sen doğmadan söylemeye başladım





Senin de doğacağın dünyaya doğdum diye
Ağlamamışım dünyaya geldiğimde
Viran kubbeme gölge olur diye güneş
Üzerime düşürmedim gölgesini
Her akşam ağlamayı yeniden öğrettim gözlerime
Ey gönlümü yakıp yandıran güzel
Ben senin türkünü daha sen doğmadan söylemeye başladım 


Henüz horozlar geleceğini haber vermemişlerdi
Daha kırlangıçlar yuvasından havalanmamış
Ninem namazına kalkmamıştı
Bir ibadet gibi, secdede ağlarcasına
Ey alnımı ayaklarına ram eden güzel
Ben senin türkünü daha sen doğmadan söylemeye başladım 


Gece yataklarını toplamadan üzerimden
Çiy taneleri düşmeden yaprağın tenine
Yosunlar uyanmadan kayaların koynunda
Bir bağın bekçisi köpek misali gönül tokluğuna
Ezberini bozarak çoban kavallarının
Bilmedikleri bir hasret türküsü gibi öğrettim seni
Ey bağrımı çarptırıp durduran güzel
Ben senin türkünü daha sen doğmadan söylemeye başladım 



Benim de yaşımın küçük olduğu zamanlar oldu
Yazdıklarımdan sebep sakallı çocuk demelerine aldırmadım
Gözlerimde gece ayazının doluluğu vardı
Başımı eğmedim çakal ulumalarına
Göz kırpmadan bir kere bile
Ağlasam kirpiklerim gözlerimin katili olacaklardı
Giydim kara lastiklerimi, ağlayarak çıktım eşikten
Ey yolumu kendisine çeviren güzel
Ben senin türkünü daha sen doğmadan söylemeye başladım 



Bir nefeslik havaydın belki de beni hayatta tutacak
Ben seni içime çekmeden sen benim içime dolmadan evvel
Seyranları bekletmedim yüreğime
Bir zifafa takılıp kalmadı aklım
Çarşaf çarşaf çekmişim hasretini yine de
Kınanı sen doğmadan yakıp ellerime
Bir gün geleceğine dair en büyük yalanları gönlüme söyledim
Ey uzaklardaki yakınım güzel
Ben senin türkünü daha sen doğmadan söylemeye başladım 



Ey sevmelerimden korkan
Daha sen sevmeyi öğrenmeden
Ben senin türkünü daha sen doğmadan söylemeye başladım 

Bekir Kale Ahıskalı
Aralık 2010 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder